09 Ocak 2008

Erkek Erkeğe Mutfak Sohbetleri : Bulaşık

Kadınlardan seven var mıdır bilmem ama erkeklerin arasında bulaşık yıkamaktan hoşlanan olduğunu sanmıyorum. Hatta öyle ki bulaşıkları bulaşık makinesine yerleştirmekten bile, pek hoşlanmayan bir çok hemcinsimi tanıyorum. Ben de, o makineyi boşaltmaktan nefret ederim mesela. Çok nadir olarak, biraz da meditasyon amacıyla sanıyorum, makineye sığmayacak bir tencereyi yıkarken dalıp da tabak, bardak ve diğer muhteviyatı yıkamışlığım vardır ama onlar zaten bilinçsiz anlardı.

Lakin ister sevelim ister sevmeyelim eninde sonunda yeri geldiğinde bulaşık yıkamak zorunda kalıyoruz. İşte ben de bu konudaki deneyimlerimi hemcinslerimle paylaşmak istedim.

Bulaşık yıkarken ilk dikkat edilmesi gereken husus bulaşığın nerede yıkanacağıdır. Bizler de bu konuda çoğunluğa uyup mutfağı kullanmalıyız. Evet banyo yaparken arada tabaklar falan da çıkıyor ama çok sağlıklı değil. Özellikle bekar evlerinde...

Bulaşığın temel unsuru sıcak su ve deterjandır. Bu suyu akar değil de durur halde tutmak için bir tas ya da lavabonun tıkacını kullanmamız yeterli oluyor. (Küvet demedim farkındaysanız.)

Suyu elimizin dayanabildiği kadar sıcak yapmamız yağların kendiliğinden çözülmesi için elzemdir. Suyu doldururken bir miktar deterjanı da tasa ya da lavaboya damlatmamız kolay yoldan köpüklü bir sıvı elde etmemiz için de ayrıca önerilir. Eğer detarjanınız 5 kullanımda bitiyorsa deterjan miktarını ondabiri kadar azaltabilirsiniz. Bu, inanılmaz bir şekilde, nedeni aylardır bulunamayan ishalinizi de kesecektir.

Mevcut bulaşıkların tercihen çok kirliden az kirliye doğru yıkanması, bir tas ya da lavabo suyun yetmesi için ayrıca önerilir. Ben genellikle önce çatal bıçakları, sonra bardakları, sonra servis elemanları ve diğer kapları ve en son olarak da tencereleri yıkarım. Sizler kendi zevkinize ya da mantığınıza göre istediğinizi yıkayabilrsiniz. Ama kesinlikle ve kesinlikle çoraplarınızı bu sıralamaya dahil etmeyin. Zaten bulaşık deterjanı çok sert yapıyor çorap ve çamaşırları. Öhm.. Neyse....

Burada biraz fizikten bahsetmek isterim. Blindiği üzere bir sıvıya atılan katı bir madde kendisiyle aynı miktarda su taşırmaktadır. Eğer siz bu katı maddeyi bir de yüksekten bırıkıyorsanız, bu taşma eylemi sıçrama şeklinde cereyan edip hedef olarak da yüzünüzü tercih edecektir. Bu sebeple bulaşık önlüğü ( su geçirmez olanlarından önerilir) kullanmanız tavsiyesinde bulunacağım. Acemiliği atana kadar ek olarak yüzücü gözlüğü ve bonesi de kullanabilirsiniz.

Deterjanlı sıcak suyun içerisine koyduğunuz bulaşıkların bir süre çözülmesini beklerseniz temizleme işlemi daha kolay oluyor. Bu bekleme süresinden sonra reklamlarda görüp de beğendiğiniz o temizlik bezleri ya da süngerlerinden birisiyle yıkamaya başlayabilirsiniz. Eğer o ayrıntıyı atladıysanız bir elbezi de kullanabilirsiniz. (Çorap olmaz.)

Biraz da tecrübeyle öğrenilmiş püf noktalarına değinmek isterim :

  1. Tabakların sadece bir yüzünde yemek yiyor olsak da yine de her iki yüzünün de yıkanması gerektiğini söylüyorlar.
  2. Bardakların dibine dudaklarımız değmiyor ama yine de yıkamak lazımmış.
  3. Sabunlu bezi bardağın içine sokarken gözlerinizi ve ağzınızı kapatın.
  4. Çatal, bıçak ve kaşıkları tek tek tıkamak gerekiyor.
  5. Yıkanan bulaşıkları durulamadan önce biriktirecek bir yeri önceden ayarlayın. ( Durulamak : Deterjanla yıkanmış bulaşığın, deterjanının akarsuyla giderilmesi işlemi.)
  6. Daha önceden desenli olmayan tabak ve bardaklar, yıkadıktan sonra desenlendiyse yıkanmamışlar demektir.
  7. 6. maddedeki durum yemeğin tadını değiştirmiyorsa çok da önemli değildir.
  8. Sabun köpükleriyle oynamaya dalarsanız su soğur.
  9. Teflon, yıkanarak çıkması gereken bir sey degildir. Bu ürünleri biraz dikkatli ve hassas süngerlerle yıkayın.

Evet, bu noktalara dikkat ederseniz bulaşıklarınız gayet rahat bir şekilde yıkanır, ortalık batmaz ve siz de kuruduktan sonra tertemiz eşyalara sahip olursunuz.

Bulaşığın sonunda genellikle üstümüzdeki ve altımızdaki kıyafetleri de değiştirmemiz gerekir. Ve eğer tavandan da bir şey damlamıyorsa mükemmel bir iş başardınız demektir.

02 Ocak 2008

Yorumlarda Yeni Uygulama

Müstakil zavallılık ve acizliklerini isim vermeden yorum yazmak suretiyle giderdiklerini sanan bir grup gerizekalı sebebiyle, yorumlar artık Google şifresiyle yazılabilecektir.

Basitliğin böylesinin önünde bunun da bir engel teşkil etmeyeceğinibilmekle birlikte, yine de bu özelliği kullanacağım.

Sanal kahramanlara da selam ederim ;)

Tuzluk


Çok sıradan, binlerce çeşidi bulunan ama vazgeçilmez bir sofra nesnesidir tuzluk. Her ne kadar tuzu elle "çimdikleyip" parmaklarla ekmek gibi bir alternatif mümkün olsa da yine de taşıma, koruma, kullanma ve paylaşma söz konusu olduğunda tuzluğun yerini hiç bir şey tutmaz.

Dün bir can dostumla yemek yiyip hasbihal ederken geçti bu tuzluk bahsi. Düşününce ( ben düşünebiliyorum da) tuzlukla ilgili ne kadar çok şey geldi aklıma. En azından tuzluk dendiğinde ilk akla gelen en az 10-15 farklı çeşit tuzluk oluyor. Sonra detaylara indiğinizde bunların tıkananları, tıkanmasın diye içine pirinç konanları, pirinci fazla kaçırıp 2 günde bir tuzluk doldurmak zorunda kalanları, elinize aldığınızda sizde önce kullananın nasıl bir hıyar olduğunu anlamanızı sağlayan vıcık vıcık yağlı olanları, 3 deliğin ikisine kürdan sokup onları tıkamayı akıl edenlerin nasıl olup tek deliklisine tuz koymayı akıl edemediğini ve yemekte olduğunuz şeyleri de aynı zekaya sahip kişilerin pişirdiğini düşünerek yemeğin boğazınıza dizildiği anları, cümenin çok uzadığını ve sonunu bağlayamayacağınızı anladığınızda sanki ağzınıza bir avuç tuz atmış gibi yüzünüzü buruşturduğunuzu.... Öhm...

Bu tıngırtı hakkında en büyük muamma, sanıyorum ki, "Hangisi karabiberlik hangisi tuzluk ? " olarak özetlenebilecek durumdur. Biliyorsunuz Ferhat'la Şirin, Kerem ile Aslı, Ediyle Büdü, GSM ile SMS gibi ayrılmaz bir ikilidir tuzlukla karabiberlik. Ama genellikle biri tek, biri çok ( 3 ya da 5 olması alışılagelmiştir) delikli olan bu ikilinin hangisinin tuz hangisinin karabiber için üretildiği ve kullanıldığı hep sohbet konusu olur. Tuzu çok seven ve yemeğin tadına bile bakmadan tuz eken bir millet olarak genellikle çok deliklisini tuz ekmek için kullanırız ki rahat ve bol bol aksın. Ama tek delikten bile kolaylıkla akabilen bu tuzu her zaman da fazla kaçırırız. Oysa taneleri minicik, hafif ve birleşmeye eğilimli karabiberi, minicik bir deliğin tek çıkış olduğu eşe doldurur ve istediğimiz tada ulaşana kadar 15-20 sallamalık bir kaç set yapmamız gerekir.

Nadiren de olsa gitmiş olduğum lüks lokantalarda ( tipime bakınca pek almıyorlar, o yüzden nadir ) tuzun tek, karabiberin çok delikli olana konduğunu görünce, bunlar doğrusunu biliyorlardır diye düşünüp mutlu olurum hep. Zaten 6 tane ızgara köfte ve bir patates kızartmasına 40 milyon istediklerinde küfretmememin ardında yatan da bu "bunların bildiği bir şey vardır" duygusu oluyor.

Bazı tuzluklar da içlerinde ne olduğu ( daha doğrusu ne olması gerektiğini) belli edecek şekilde tasarlanmışlardır. Ya üstlerinde "tuz, karabiber" yazar, ya bunların indgilizceleri ya da baş harfleri olan S ve P harfleri yer alır. ( Ay nov ingiliş). Ama bizim bazı lokantacılarımız nedense üstlerinde ne yazdığına bakmadıkları için ( baktılarsa da anlamamışlardır demeye dilim varmıyor) kendi kafalarına göre içlerini doldururlar ve siz "bi gıdım da karabiber ekeyim" dediğiniz pilavı birden tuza boğarsınız. Üstelik kesinlikle bilinçsiz ya da akılsızca yapılmış bu uygulamayı garsonlara anlatmanıza da imkan yoktur.

- Birader şu pilavı bi değiştirsene
- Neye ?
( "Niye" mi demek istedi "neyle" mi ? Haydi ben "niye" demiş gibi cevap vereyim)
- E karabiber diye aldım, tuz koymuşsunuz, şap gibi oldu
- Neden ?
- Karabiberliğe tuz koymuşsunuz
( Üzerinde P harfi olanı alır eline döker)
- Duz işte
- Tamam da o tuzluk değil karabiberlik
- Neye ?
( Ulan sorunlu ben miyim sen misin ?)
- Üzerinde P harfi var gördün mü ?
- Hee
- İşte o karabiber demek
- Neye ?
- Model olsun diye öyle yapmışlar. İngilizce aslında; S tuz, P karabiber demek.
- ( Bön bakışlar )
- Neyse sen şu pilavı değiştiriver
- Neye ?

İşin sonu P ve S'yi çok daha Türkçe ve kavgaşinas kelimelere bağladığınız bir cümleyle sonlanır. Ama sonuç değişmez; ya pilavı tuzlu tuzlu yersiniz ya da yemez ama hesapta ödersiniz. Dayak gibi bir seçenek de alternatifler arasında tabi. ( Ay dont nov kungfu.)

Dekoratif olmak adına bu ikiliyi çok farklı şekillerde tasarlayanlar ve bu tasarımları alıp kullananlar da hiç az değil. Benim evimde bir çift civciv, birbirine sarılan bir başka çift gibi çeşitler mevcut örneğin. Ama benin tercih ettiğim yine de en sıradan ve şeffaf olanlar. Ve en güzeli de sanıyorum şeffaf olanları. İçinde ne olduğunu görüyor elinize alırken de deliklerine bakıyor ona göre ekiyorsunuz. Garson da, tabaklar da sizin burnunuz da sağlam kalıyor.