25 Haziran 2007

Tokat'ın Yağlısı

Devletşah isimli bir bloga dadandım, aman diyeyim düşmanların başına. Hani siz de bakmayın diye veriyorum adresini. Sabahtan akşama yemek muhabbeti efendim olmaz böyle şey.

Evde bulunsun diye aldığım 5 kiloluk un 1 haftada tükendi. Seneye de giyerim diye bir beden büyük aldığım pantolon da , dar geliyor haliyle.

Hani kendileri yetmezmiş gibi okurları falan da yemek meraklısı. Aman pofuduk hamur kızartması tarifi de vermiş, okumayayım daha fazla , ilk bulduğum yere tıklayayım diyorsunuz, bilmemkimin yemek tarifleri sayfasına gidiyor. Ay yeter bagel fotoğrafına bakmayayım diyorsunuz, bir tık, hoooop filanca kişinin yemek kursları.

Ay yemek bakmayayım, günlük okuyayım diyorsunuz, "feşmekan kişi bir börek yapmıştı" diye başlıyor yazı.

İçim dışım yemek oldu, millet yazın zayıflar ben neredeyse monitörü kemireceğim. 1 aylık klavye, ağzımın suyu aka aka bozuldu gitti.

Tatile falan giderim diye geçenlerde bir mağazaya gittim penye, şort falan alacağım. Hani bir de öyle ince kıyafetler falan ya biraz da vücuda otursun istedim. Aldım bir kaç tane kabine girdim. tişörtü bir giydim, anaaa, Michelin adamı gibiyim. Sinirle çıktım bir şey alamadan, doğru tatlıcıya :)

Neyse efenim, bu Devletşah Hanım'ın sitesinde az önce birisi Tokat'tan dem vurmuş. Ben de hayatımın bir bölümünü, Tokat'ın bir bölümünde geçirmiş ( obur) birisi olarak sitenin genel içeriğinden yola çıkarak yiyecekle ilgili anılarımı canlandırdım.

Tokat ve yemek denince benim aklıma ( Tokat kebabı diyenler sakin olsu lütfen, o değil zira) yağlı gelir.

Bilir misiniz yağlıyı. Kimisi "ha bu bizim katmer" o der kimisi "e gözleme bu" der. Haşa huzurdan ama cümlesi halteder. Yağlı yağlıdır, o kadar; hiç bir yörenin başka bir şeyine benzemez.

Nasıl yapılıyor derseniz adından belli derim. Yağla yapılıyor. Ana maddesi yağ. Biraz da un var. Belki yumurta falan da vardır ama o kadar. Simit fırınları gibi yağlı fırınları var Tokat'ta.

Büyük şehirlerde gördüğümüz, lahmacuncuların lahmacunlar sıcak dursun diye altında inceden bir ateş yanan, kola takılan, 4 bir tarafı ve dahi tavanı camdan mamul o kol askılarında satılır. Sabah vaktinde ve akşamüzerine doğru görülür. Ama fırınları biliyorsanız, nazınız geçerse biraz bekleyerek yaptırabilirsiniz.

En keyifli yeme şekli şöyledir :

Cumartesi hatta pazar günü, sabahın çook erken vaktinde, daha hava aydınlanmadan, odun ateşiyle inceden aydınlanmış olan fırının kapısına varırsınız. İçeriden bakıp sizi görünce hoş beş eden çalışanların arasından sıcak ve yağ kokan fırına girersiniz. Sıcaklarından istediğiniz için hali hazırdaki parti fırına girinceye kadar beklersiniz. Bu zaman zarfında size ikram edilen çayı, az önce çıkmış yağlılarla birlikte mideye indirirsiniz. ( ki bu sayılmaz) Sonra yeni parti çıkınca, size iltimas olsun diye gazete kağıdına değil de tezgah altındaki beyaz kağıda sarılan, efendim ben diyeyim 10 siz deyin çüş, ya da 15, neyse işte yağlıyı alıp arabanıza koyar, yağlı kokuları eşliğinde evinize varır, gitmeden demlemiş olduğunuz ve bu nedenle sizi demlenmiş olarak karşılayan çayın kokusu ve tadı eşliğinde bir güzel yersiniz.

Bu arada gittiğiniz fırın, gayet bilinen Tokat türkülerinden biri olan "sulu sokak taşları" türküsünün yazıldığı sokağın tepesindedir. Parke taşlı yokuşu, o vakitte, sakin sakin çıkarken hafif hafif bunu mırıldanmanız, yağlınızın keyfine yağ katar; demedi demeyin.

Bir başka keyifli tüketim şekli de Tokat'ın bir başka "meşhur"luğuyla birlikte tüketilmesidir : Hamam.

Hamamdan çıkılır, soğukluk denilen yerde odaya gelinir, hamamcı gelir sizi bir güzel kurular. Sonra başınıza havluyu, onlardan başka kimsenin yapamadığı şekide, sarıp sizi Mısır firavunlarına benzer bir halde odada havluların içinde bırakır. Çay vereyim mi diye sorar. Sizin ters ters bakışınızda "haaa" diye olayı kavrayarak en yeni başlamış çocuğa "koş oğlum fırına 2 yağlı kap gel" diye bağırır. Sonra "5 olsun" diyerek düzeltir. ( Devamlı müşteri olmanın faydası. E bir de hamam tabi mekan, adam kapasiteyi net olarak görebliyor)

O çocuk, asla koşmaz; yürüyerek gider yürüyerek gelir eşşek kafalı. Ünlü bir oburun da söylediği gibi : "Mekan hamamın soğukluğu, beklenen de yağlı olduğunda, en hızlı servis bile hep geç kalır" ( Ali Paşa Hamamı Tokat, 1997) .

Neyse efendim sonra yağlılar gelir, çaylar gelir, havluların arasında, pamuğun içinde filizlenmeyi bekleyen fasulye tohumu gibi, kurulmuş olarak, bir ondan bir bundan, bir ondan bir bundan, bir ondan bir bundan, bir ondan bir bundan, bir ondan bir bundan, bir ondan bir bundan, bir ondan bir bundan, bir ondan bir bundan, hafif hafif atıştırırsınız.

Oooohhh. Valla sabah sabah imrendirmek gibi olmasın ama, bu meret böyle yenir.

Ha kilolar diyordum. Evet hepsi Devletşah Hanım'ın sitesinin suçu. Ben sırım gibi adamdım yoksa, hep o site yaptı. :)

Ama beni yaptı, sizi de yapsın; mutlaka ziyaret edin. Hayır korkuyorum, Devletşah Hanım yarın yağlı tarifi de verirler şimdi, hepten mahfoldum demektir. Sırf yemeyeyim diye Tokat'tan kaçtım; anlayın artık.

10 yorum:

Devletsah dedi ki...

İstanbul'a döner dönmez Tokatlı tanıdığım bir kaç kişiye bu yağlının nasıl yapıldığını soracağım. Evde yapılabilen bir şeyse yakında çok yakında devletsah.com'da... Fragman gibi oldu.

İlginiz ve bu güzel yazı için teşekkür ederim.

Adsız dedi ki...

evet aynen dediğin gibi 30 yıllık tokatlı olarak anlattıkların çok güzel ve iki yıldır tokattan ayrı biri olarak gülerek gözümde canlandı teşekkür

Adsız dedi ki...

bu nasıl bir anlatımdır
helal olsun!

Ayris dedi ki...

Devletşah Hanıma o mesajı bırakan birisi olarak yağlı ancak bu kadar güzel anlatılabilinirdi diyorum. Eee tabii bir de tadmak gerek. İlk senemde adı itici geldiği için hiç yememiştim ondan sonraki senelerde ise yağlı yemeden geçirdiğim o seneye hayıflanıp durdum hep. Bu arada Tokat'ın keşkeğinden, çökeleklisinden de bahsetmek gerek. Sizden aldığım ilhamla bundan sonra sitemde Tokat ve Tokat yemeklerini tanıtıcı yazılar yayınlayacağım..Beklerim..

Müge Hüner dedi ki...

Sevgili Semazem,
Sitenize tahmin edeceğiniz üzere Devletşah sayesinde ulaştım, ve yazıyı okurken (inanmayacaksınız ilk defa) ekranın karşısında kahkaha attım...O kadar da keyifsiz dolaşıyordumki blogları, inanın ilaç gibi geldi. Fırsat buldukça diğer yazılarınızıda okuyacağım. Süper, tebrikler...

Unknown dedi ki...

hehe. Güzel bir yazı olmuş tebrik ederim, tabi canımızı çektirdiğiniz için biraz kızmadık da değil hani...

Adsız dedi ki...

Semazem, blogunu, bu yazın vesilesiyle keşfettim. Yazı, bir arkadaşımdan, işyerindeki posta kutuma mail olarak geldi ve gülmekten yerlere düşerek okudum:))) Ben de her tür blogu (ama özellikle de yeme içme ağırlıklı olan blogları) yakın takip halindeyim son 2-3 aydır.. Sadece 2-3 ay oldu blog dünyasının farkına varalı:( İnternette de böyle olmuştu; her yeniliğe olduğu gibi önce epeyce bir direnmiş, sonra da ne olduğunu anlayınca sonuna kadar tadını çıkarmış ve faydalanmıştım:)))
Günümüzü aydınlatan mükemmel yazın için can-ı gönülden kutluyor, blogunun içeriğine iyice vakıf olma(!) hedefimi ifşa ediyorum:))
Güzelliklerle kal, sevgili Semazem:)

Gül Nur

Adsız dedi ki...

çocukluğmun ve gençliğimin damak tadını hatırlattınız için teşekkürler. hamamın soğukluğunda birde tava yemelisiniz.

Adsız dedi ki...

BENDE ERBAALIYIM.INANILMAZ GUZELDIR O.
ANLATIMSA SÜPER,HELAL OLSUN

Adsız dedi ki...

ya nerden rastladım şimdi buraya canımda bi yağlı çekti ki bul bulablrsen, sabahları da ne giderdi insafsız, bugünkü göbeğimde de emeği büyüktür saygıyla anıyorum...