televizyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
televizyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ağustos 2008

REKLAMLARI İZLEDİNİZ

Takip edenler ( varsa) bilirler, ben televizyona reklamlarını hiç sevmem ve sık sık eleştirir ya da alay ederim. Ek bir bilgi daha, özel televizyon hizmeti veren bir kurumdan hizmet alıyorum ve alışılmış kanalların hiç birisini seyretmem, dolayısıyla reklamlardan olabildiğince yalıtılmış yaşıyorum. Ama ne kadar yalıtılsanız da fayda etmez, yine de bir yolunu bulup hayatınıza giriyorlar.

Bir çikolatalı gofret reklamı var örneğin. Gencecik kızımız internetten erkek arkadağının "profiline" bakıyor, orada filanca kızla fotoğrafını görünce çok kızıyor, hemen kankasını arayıp dert yanıyor. Telefonu kapatırken kitaplar devriliyor, bir kutu düşüyor falan gibi muhtelif talihsizlikler daha oluyor. "Öfff" derken çekmecede bir çalar saat çalıyor. Çekmeceyi açınca onlarca reklamı yapılan ürünün üzerinde bir çalar saar görülüyor. Kızımız bizim üründen bir ısırık alınca, bilgisayar ekranındaki sayfayı kapatıp, oğlanın fotoğrafının bulunduğu çerçeveyi de deviriyor.

Herşey bir yana, gofret yemek için çalar saat kuran birinden kime ne hayır gelir ? O çalar saati çekmeceye koymak nasıl bir akıldır ? Bir gofret yiyince erkek arkadaşını bırakan kız imajının hedef kitlesi nedir ? Bayıla bayıla yediğim gofreti şimdi yerken aklıma bunlar takılıyor yahu. O zekaya sahip kızımızı, çekmecedeki çalar saati ısırmadığı için de özellikle tebrik etmek istiyorum ben buradan.

Tahmini hedef kitle : "Erkek arkadaşlarının internette başka kızılarla fotoğraflarını görünce sinirlenen kızlar."
Tahmini mesaj : "İlişki dediğin, bir ısırık kadar sürer."

Evinde başka bir ülkedeki kızıyla internetten yazışan bir babanın, kızının aniden gelip onun şaşırtması üzerine kurulu bir reklam var. O kız eve öyle gelip de babasının gözlerini kapatsa, bence o adam kalpten ölürdü. Hadi ölmedi idyelim kendine gelmesi en az bir 10 dakika sürer, kendine geldiğinde de sarılamk yerine ya küfreden ya da döverdi. Zaten söz konusu firmanın bu konudaki bütün reklamları "duygusal" konular üzerine. "Sömürü" demeye dilim varmıyor.

Bir zamanlar, "Reklamlar" ön duyurusuyla hayatımıza dahil olan reklamların şimdi bir de izlediğiniz ( izlemeye çalıştığınız) filmin ortasında zart diye hayatınıza giren çeşitleri türedi. Bunların bir yerinde "Tanıtıcı reklam" gibi bir mesaj yazılı oluyor. Ötekiler tanıtıcı değil de bir tek bunlar mı tanıtıcı, nedir anlayamadım. Genellikle hep aynı kurumun reklamları aynı kanalda bu şekilde yayınlanıyor. Bir tür sponsorluk söz konusu sanıyorum. Ve tabi ki, bu kuşakta fazladan bir ücret talebi de aynı sözün konusudur. Milleti baymak ve markadan soğutmak için fazladan para vermek, benim ne olduğunu anlayamadığım bir düşüncenin ürünü sanıyorum. Asıl reklam kuşağının spotu bu tanıtıcı reklamdan sonra yayınlanıyor.

Öyle kontrolsüz giriyorlar ki bunlar, kanal değiştirene kadar bir kısmını seyretmiş oluyorsunuz. Hatta bunlardan bir banka reklamı bende "duyduğum anda ayağa kalkıp mutfağa ya da tuvalete gitmek" gibi bir şartlı reflekse neden oldu. Ayıptır söylemesi, tam tuvaletten çıkarken müziği duysam tekrar geri dönmem gerekiyor. Böbreklerime işlemiş işte, düşünün.

İzlemeye başladığınız ( ve izleyebileceğinizi sandığınız) bir film ya da dizinin başıda ( Film yayınlayan kanal var mı hala ?) "Bu programda interaktif reklam uygulaması yapılmaktadır." uyarısını gördünüz mü, bilin ki yandınız. Filmin orasından burasından, tüp gazlar, pet şişe suları, merdivenler ve yeni moda ısıtıcıların fırlamasına hazırlıklı olmanız gerekiyor. Filmin en heyecanlı sahnesinde, olayın olduğu bittiği yerin üzerinden şansınıza ne geçecek bilmem artık. Allahtan bazı kanallar bu sırada görüntüyü küçültmeyi akıl ettiler de, seyrettğiniz her neyse onun içine hepten etmiyorlar hiç değilse. Haberlerde bile yapıyorlar bunu. Zaten haber seyrederken ekranın alt üçtebiri o anda seyrettiğiniz haberin reklamlarına ait, bir de bir yerden bunlar çıkıca ortalık karmakarışık oluyor.

Ya fonunda müzik olan herşeyin altında beliriveren "bu müziği cep telefonu melodisi olarak kullanmak istiyorsanız bilmemkaça mesaj atın" uyarısı. Medya sistemine bulaşmış bir virüs olduğunu düşünüyorum ben bunun. Gerçek ya da kasıtlı olamayacak kadar saygısız zira.

Televizyon reklamcılığı dendiğinde benim aklıma, "kanalların gelir sağlamak için, program aralarında yayınladığı tanıtım ve promosyon amaçlı kısa görüntüler" geliyor. Oysa gördüğüm kadarıyla şu anda televizyonculuk "reklam aralarına bir şeyler sıkıştırmak" şekline dönüşmüş durumda.

20 dakika sonra başlayacak dizinin reklamını yapmak, dizinin o günkü bölümünü yayınlamadan önce, geçen bölümlerin özeti adında içine reklam sıkıştırılacak bir bölüm yayınlamak, o özetin arasına bir sürü reklam sokuşturup o anda izlediğiniz ( izlemeniz gereken) dizinin de reklamını yapma saçmalığını sergilemek benim gözlemleyebildiğim ( bana denk gelen) yeni uygulamalar arasında.

Hoş, yayın programında ana haber bülteninden sonraki bütün geceyi sadece bir tek diziye ayırmış kanaldan da zaten ne bekleyecektik ki.

Bu reklam olgusunda sık rastlanan bir başka uygulama da "Ünlü birisini" oynatmak. Elin futbolcusunun traş olduğu jiletle ben neden traş olmak isteyeyim? Başka bir elin, ünlü bir şoförünün kullandığı lastikten bana ne ? Sanki adam lastiğe para verip taktırıyor. Kim sponsorsa onun lasitiğini kullanıyorsun kardeşim, bizi mi uyutuyorsun. Nerdeyse menapoza girecek kadını sırf ünlü diye neden hijyenik kadın bağı reklamında oynatıyorsunuz ki ? Ülkemin sayılı müzisyenlerinden birisi neden fındık pazarlıyor ? Pazarladığı fındığın neden illa ki "aganigi naganigi" özelliğini vurguluyor ? Konuyla ilgili bri sağlık prolemi mi var ?

Bu yılın ilk 5 gününde devam eden ( en son 5 Ocak'ta gördüm reklamı) bir otomobil firmasının düzenlediği kampanyalı araç satışı konulu reklamın altından "kapmanyamız 31.Aralık.2007 tarihinde son bulacaktır" geçtiğine de şahit olmuş biri olaak, reklamlardan çok falza bir şey ummuyorum. Ama hiç reklam seyretmeme hakkımın olmasını istiyorum. Reklamları göstermeyen bir televizyon uygulaması başlarsa da sanırım ik abonesi olacağım.

Son olarak, bu her yeri reklama boğan kanalların yayınladıkları dizi veya filmlerdeki reklam isimlerini bulandırma özellikleri de ne iştir, onu da anlamıyorum.

Ve son olarak kusturacak düzeye gelen reklamlar :

1. "Dibi datti dada da"" diye sinir bozucu bir müzikle başlayan, minik beyaz adamların kırmızı zemin üzerine acayiplikler sergilediği reklam. Orijinal fikir zaten başka bir reklamdan alıntıydı.

2. Şapkasındaki sarı anteni bir kapıya sıkışan kız çocuğunun ortalıkta dolandığı akıllara zarar reklam. Bir gün sünnet kliniği açarsam benzer bir reklam kullanmayı düşünüyorum ben de.

3. Sevimsizlik abidesi bir robotun marka yaratığı olarak yıllardır ortalıkta dolandığı reklamlar dizisi. Mağaza vitrinlerini gördüğümde bile tüylerim diken diken oluyor, alacağım varsa da almam.

4. Teknoloji özürlü yapmacık teyzenin, oğlu, kızı, gelini, torunu ve bilumum akrabalarıyla teknolojik ürünler hakkında konuştuğu reklam serisi. O kadar teknoloji özürlü bir teyze sizin dükkanı tercih etse ne olur olmasa ne olur. "Hiç bir şeyden anlamayanlar bizi tercih ediyor" gibi bir mesaj mı vermek istiyorlar anlayamadım.

5. "Filanca teyze" imajıyla bir aralar süperkahramanlığa da soyunmuş olan, mütemadiyen yanında çamaşırsuyu taşıyan, beyaz dostu teyzenin kullanıldığı reklam serisi. Gencecik kadına teyze demek bir yana; suyunu çıkardılar reklamın, eminim bembeyazdır.

6. Ünlü bir komedyenimizin ( ki ününü sonuna kadar hak ettiğini düşünüyorum) telekomünikasyon dünyasında ki savaşın içine çekildiği ve bilumum akrabalarını da oynattığı reklam serisi. Kendisi ev telefonunu ne kadar kullanıyor çok merak ediyorum.

7. Ş harfinin üzerine basa basa ( ve tahminen yakın çevreye tükürük saça saça) ürünün adını söyleyen adamın bir firmadaki maceralarının işlendiği reklam serisi.

8. Eciş bücüş, hilkat garibesi yaratıkların bir içecek otomatının içindeki maceralarının anlatıldığı reklam serisi. Gören de içeceği ben parayı attıktan sonra orada üretiyorlar sanır.

Siz bırakın reklam falan izlemeyi, ben sizin için düzenli aralıklarla derliyorum işte. Reklamları bırakın beni izleyin. En güzel reklamlar sadece Semazem'de :)

13 Aralık 2006

REKLAMLAR ve YARATICILIK

Taktım reklamlara ben. Normalde seyrettiğim kanallarda pek az denk gelirim. Ama bu sıralar daha fazla izliyorum. ( Tamam itiraf ediyorum, yazacak malzeme çıksın diye işte...)

Reklam niye yapılır ? Sanıyorum ki yeni bir ürünü tanıtmak ya da var olan bir üründeki yeniliklerden, gelişmelerden, kampanyalardan haber vermek için olmalı. Tabi ki dikkat çekici, akılda kalıcı, ürünü cezbettirici olmalı gibi bir takım vasıfları da olmalıdır sanıyorum. Ama çok ürün var ve sanıyorum fikirler de bir yerden sonra tükeniyor.

Mesela son günlerde dikkatimi çeken bir reklam daha var, siyah beyaz bir çekim, hatta efektle renkler biraz daha çizgi roman ( günah şehri ? ) havasına büründürülmüş. Bir adam eski model bir araba kullanıyor bir yandan da aklında "onu gördüğümden beri vaz geçemiyorum, sadece onu düşünüyorum, onsuz ne yaparım" gibi şeyler geçiriyor. İnsanın aklına ilk olarak bir hatun kişi geliyor ama onun da reklamı olmaz ki yahu. Neyse iki üç kelam sonra ürün ortaya çıkıyor : adamın elinde tuttuğu bir çukulatalı gofret.

Haydaaaa. Yahu adam, yesene gofreti zaten almışsın, ne diye kendine eziyet ediyorsun. İlk 3-4 seyredişimde adam herhalde şeker hastası da, yiyemiyor bunu, sonunda lafı öyle bir şeye bağlayacaklar dedim ama değil. Adam o gofreti yiyecek, kendine eziyet ediyor. Bu reklamın hedef kitlesi ve bu kitle üzerinde bırakmak istediği etki acaba nasıl bir şey, reklamcılardan duymak isterdim.

Reklamın son cümlesi ise daha çarpıcı : "sadece sınırlı sayıda". Klişe kullanalım da tam olsun demişler sanıyorum. Yahu gofret bu kardeşim, "her il için 12 tane" mi ürettiniz sadece. Sınırlı sayı dediğin 100 bin falandır herhalde. Diğerlerini sınırsız mı üretiyorsunuz yani, bilen yok mu adetini, makineler durmaksınız ( ve elemanlar saymaksızın) gofret mi üretiyor da bunu sınırladınız ? Hem bunun sınırından ne olacak. Reklamı duyan, pijama terlik markete koşup sınırlı sayıdaki bu ürün tükenmeden bunu alsınlar diye umdular sanırım.

Yine benzer bir ürün var, metroda giden bir vagon insanın "içindeki ses" ile ilgili. Herkesin içindeki ses söz konusu ürünle ilgili bir şeyler söylüyor. Hayvanseverler de düşünülerek bir köpeğin içindeki ses de dillendirilmiş. Burada bir de o sırada söz konusu ürünü tüketmekte olan - ağzı dolu - bir kızımız var. Bu kızımız da etrafındaki herkesin bu ürünü düşlediğini şıppadanak anlamış ki "içimden bir ses, bunu hemen bitirmem gerektiğini söylüyor" diyor. Lakin nedense bunu ağzı dolu bir insan konuşmuş . İyi de kızım senin içindeki ses yemiyor ki bu mereti, sen yiyorsun, içindeki sesin sesi neden ağzı dolu bir şekilde çıkıyor. Bir de söz konusu seslendirmeyi yapan kıza bir şey yedirseydiniz de daha bir gerçekçi olsaydı bu ağzı dolu ses, çok yapmacık olmuş.

Ben küçükken, karadenizlilere mal edilen ve hamsi kafası ile ilgili bir fıkra vardı. Şöyle ki, bir karadenizli vatandaşımız hamsi yiyip kafaları bir kenara ayırrıyormuş, biri bunu görüp de neden ayırdığını sorunca, bunlar zeka açar o yüzden sonra yiyeceğim demiş. Zeka kapanıklığından mustarip olan bu vatandaş kafaları almak istemiş, karadenizli de 5 milyon demiş( o şimdi 5 YTL) . Adam parayı verip almış ve yerken demiş ki "yahu bu balığın kilosu 2 milyon, sen sadece kafaları bana 5 milyona sattın" karadenizli de "bak şimdiden işe yaradı, akıllandın" demiş.

Bu fıkra size bir başka gofret reklamından tanıdık geliyor mu acaba. Balık yerine araba iten bir delikanlı koyun mesela... Eeee ? 30 yıllık fıkra, 30 yıllık konu, nerde yaratıcılık, nerede özendiricilik. Reklamı her gördüğümde benim canım sadece hamsi istiyor. Acaba diyorum, balıkçılar, "çapraz reklam" gibi bir mantık mı yürüttüler ne yaptılar: " ha gel hele boyle, ne diyeceğum : gofret reklamı yapıp hamsi satışlarını arrturalum diyrum uşşağum, ne diysun ? "