01 Temmuz 2007

Ah benim canım Türkçem - W'nin dilimizdeki yeri


Bugün sanal dünyadaki olağan gezintilerim sırasında bir bloga denk geldim. Ana sayfada TRT tarafından hazırlanan ve Türkçe'nin yanlış kullanımını ve bozulmasını iğneleyen bir video vardı. Yazı kısmında da ne kadar doğru bir yaklaşım olduğundan, dilimizin nasıl bozulduğundan bahsediliyordu.

Aman ne güzel derken birden sitenin adresine dikkat ettim; olacak iş değil. Site sahibi arkadaş, gayet Türkçe olan isminin içinde geçen V harfini W olarak yazmıştı. Bu sadece sitenin adresi değil, aynı zamanda adı da. Haberi siteye yazan kişi de, kendine takma isim olarak ( şu bizim nick name yani) yabancı bir diziden bir karakterin adını seçmiş.

Pekiyi ana konu neydi, bozulan dilmiz. Hatta yazarın kendi sözleriyle "ayaklar altına alınan dilimiz".

Türkçe'yi bu kadar sevip de kullanmamak nasıl bir histir anlayamadım.

Üstelik sitede bir alttaki yazıda da hem başlıkta hem de yazıın içeriğinde "mause" diye bir kelime kullanılmış. Yazıyı okuyunca bunun "mouse" olması gerektiğini anladım. Dilimizde, tam kelime ve anlam karşılığı olarak kullanılan fare diye bir kelime de varken üstelik. Daha ilerilerde "İngilizceyi sevelim, koruyalım, ayaklar altına almayalım." diye de bir yazı var mı diye baktım ama göremedim.

Sitenin adını vermiyorum. Derdim kötü reklam yapmak değil. Bu yazıdakileri zaten onlara da yazdım.

Bir şey daha var, yazdım diyince aklıma geldi. Sitenin her haber için bir yorum ekleme özelliği de var. Burada şöyle bir not düşülmüş : "Türkçenin doğru kullanıldığı yorumları seviyoruz. ( Nasıl yazmalıyım)". Nasıl yazmalıyım bölümü bir başka sayfaya gidiyor ve burada nasıl yazılması gerektiği ile ilgili bir metin var. Metnin ilk cümlesi şöyle başlıyor : "Blogları diğer web sitelerinden ayıran en önemli özelliklerden biride..." ( de bitişik yazılmış) :)

Üstelik siz yorumu yazıp gönderdiğinizde, sistem otomatik olarak bütün büyük harfleri küçük harfe çeviriyor. Böyle de bir yapıcılık eklenmiş. Sanırım Türkçenin ayaklar altına alınmaması için yapılmış. Belki de arkadaşlar büyük harflere daha gelmediler. :)

Yorumların düzgün olması için "edit edildiği" belirtilmiş ama birleşik yazılan soru ekleri ve editörün kendi yazısında bile yanlış yazılmış -de/-da hataları ortalıkta cirit atıyor.

Öyle ki , sitede söylenen, eleştirilen ve yapılan arasındaki dayanılmaz çelişki bana da bu yazıyı yazdırdı. Normalde, başlıkları görür görmez kara listeye atacağım bir siteydi.

***

Çocukken bir kaç ciltlik bir kitap setim vardı. Sanıyorum Yapı Kredi Bankası ( o zamanlar daha Koç tepmemişti kendisini) dağıtmıştı. Boyutları alışılmışın ( o zaman için) biraz dışında olduğu için değişik gelmişti. Zaten konusu da Atatürk'ün hayatıydı, ilginç gelmemesi mümkün değil. Okullarda okumadığımız şekilde çok keyifli bir dille anlatılmış bir sürü detay vardı kitaplarda.

O kitaptan aklımda kalan şeylerden bir tanesi de Atatürk'ün çok sevdiği söylenen iki dizeydi " O mahiler ki derya içindedirler / Deryayı bilmezler". (O balıklar ki denizin içindedirler / Denizi bilmezler.) Hem Atam severmiş diye hem de benim de çok hoşuma gittiğinden yıllarca bu sözü sık sık kullanmışımdır. Ve genellikle hemen arkasından da hem anlamsal, hem de sessel olarak çağrıştırdığı için "kendini bilmezler " diye eklerim.

Bu yazıma da ekleyeyim istedim.

Ve bu yazımın ana fikrini ise şöyle belirledim : "Türkçeyi bilmiyor, İngilizceyi bilmiyor, başka dil bilmiyor; anlatacak derdi var, ne yapsın bu insanlar ?" Dilerim, bu konu akademik çevre tarafından fark edilir ve en kısa sürede birisine tez olarak verilerek bir çözüme bağlanır.

4 yorum:

Ayris dedi ki...

O videoyu ben de izlemiştim ve aynı şeyleri düşünmüştüm. Sizin dile getirmiş olmanız çok güzel oldu. Ben bir ingilizce öğretmeni olarak bu tür özenti video, yazı, konuşma tarzı şeylere katlanamıyorum. Özellikle televizyonda bizlere örnek olmasını beklediğimiz (ama böyle bir beklenti içinde olduğumuz için yanıldığımız), kendisini iyi bir sunucu, program yapımcısı olarak adlandıran kişilerin ingilizce kelimeler kullanmalarına sinir oluyorum ve hemen o kanalı değiştiriyorum. Neden 'başlamak' yerine 'start almak', 'yerel' yerine 'local', 'bilgisayar' yerine 'compüter (böyle söylüyorlar) vs. anlamakta çok zorluk çekiyorum. OKtay Sinanoğlu'nun da dediği gibi "Bye-bye Türkçe".

Hülya YILMAZ dedi ki...

merhaba,
ben de sizin yazılarınızı zevkle okudum (yazdıklarınızın çoğunu bugün okudum, kalanı da yarına.
yazdıklarınıza katılmamak elde değil. ve ne yazık ki, bunlar kullandıkça dilimize yerleşiyor. çocuklarımıza iyi örnekler bırakmak adına bloglar da önem taşıyor.

blogra dedi ki...

"cihan-ârâ cihan içindedir ârâyı bilmezler / ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler"

Fuzulî'nin dizeleri. Gerçekten güzel bir örnek vermişsiniz. "Dünyanın güzelliği, dünyanın içindedir, güzelliği farkedemezler. O balıklar ki (sazan, lapin :) denizin içindedirler, denizi bilmezler"

Türkçe'nin güzelliğini bilmeyen "Türkler", "Vurun Türkçe'ye" diyerek, Kaşgarlı Mahmud Yılı'nda bile onun mirasını ister istemez bozsalar da, duyarlı insanların olması çok güzel.

Recep Hilmi TUFAN | rehitu.com dedi ki...

O blogu tanıyorum evet. Şimdi buraya linkini yazsam arkadaşlarının taktığı lakapla "Seo Canavarı" olan arkadaş bulur burayı hemen :)

Gülücük işareti koydum evet. Ama ne yapayım artık sadece gülüyorum bunlara...